19 Ocak 2009 Pazartesi

27 Mayıs'a giden süreç


1957 seçimleri
Ana madde: 1957 Türkiye Cumhuriyeti Milletvekili Genel Seçimleri
27 Ekim 1957 seçimleri oldukça sert bir hava içerisinde yapıldı. DP seçimler öncesinde yasal düzenlemeler yaparak, muhalefetin bütünleşerek seçimlere bir cephe halinde girmesini engelledi. [28] CHP'nin iddiasına göre CHP'li seçmenler kütüklere yazılmamış ve bazı yerlerde sandıklarda seçim sonuçları bile değiştirilmiştir.[29] Kayseri, Giresun, Çanakkale ve Samsun'da gösteriler yapılmış ve kavgalar yaşanmıştır. Gaziantep'te ise radyo ve gazeteler önce CHP'nin zaferini ilan etmiş fakat daha sonra "köyden gelen oylar" ile seçim sonucunu DP'nin zaferi olarak değiştirilmiştir. CHP'nin itirazı üzerine oy pusulaları Gaziantep Adliyesi binasına getirilmiş ancak Gaziantep Adliyesi oy pusulalarıyla birlikte yanmıştır. İsmet İnönü, bu usulsüzlükleri "Kütük Marifetleri" ve İçişleri Bakanı Namık Gedik'i de "Kütük Bakanı" olarak adlandırmıştır. DP hükûmeti bu "Antep hadisesi" haberlerinin yayınlanmasını yasaklamıştır.

DP oyların %47,88'ini alarak yürürlükteki çoğunluk esasına dayalı seçim sistemi sayesinde 424 milletvekili çıkardı. İsmet İnönü'nin başında bulunduğu CHP %41,09 oyla 178 milletvekilliği kazanmıştı. [30]Cumhuriyetçi Millet Partisi ve Hürriyet Partisi dörder milletvekilliği kazandılar. Muhalefetin toplam oy miktarı DP'yi geride bırakıyordu. Demokrat Parti, matematiksel olarak muhalafet partilerinin oyları karşısında azınlığın iktidarı konumundaydı.[31]Seçimlerden sonra, siyasal ortamdaki gerginlik artarak devam etti. CHP yurt çapında destek görmeye başlamıştı. Bir önceki seçimde %35 olan oy oranını % 41'e yükseltmesi bunun göstergesiydi. Oysa DP 1954'te % 57 olan oy oranını % 47'ye düşürmüştü.[32]

Bu seçimler sırasında, Başbakan Adnan Menderes'in, sürekli değişen sonuçlar ve sürekli el değiştiren "birinci parti" konumu nedeniyle radyo başında "Allah'ım bir daha bana böyle bir seçim yaşatma" dediği söylenir.


Gizli komiteler ve Dokuz subay olayı
Ana madde: Dokuz Subay Olayı
1954'te İstanbul'da Dündar Seyhan ve Orhan Kabibay'ın kurduğu komiteye Faruk Güventürk, Ahmet Yıldız, Suphi Gürsoytrak, Orhan Erkanlı ve Necati Ünsalan gibi genç subaylar katılmışlardır. Ankara'da ise Talat Aydemir, Millî Müdafaa Vekili Ethem Menders'in yaveri Adnan Çelikoğlu, Sezai Okan, Osman Köksal ve yandaşları ayrı bir komite kurmuşlardır. 1957'de İstanbul ve Ankara'daki iki komite birleşmiştir.[33] [34]

Birleşik komite 27 Ekim 1957'de öngörülen seçimlerinde DP'nin kaybedeceğini varsayarak 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı töreninde zırhlı birlikler ile şeref tribündeki DP'lileri tutuklayarak yönetime el koymayı planladı. Fakat seçimde DP kazandığı için darbe Şubat 1958'e ertelendi.[33]

Bu arada 16 Ocak 1958'de[35] komite üyesi Kurmay Binbaşı Samet Kuşçu'nun ihbarı üzerine emekli Kurmay Albay Cemal Yıldırım, Kurmay Albay Naci Aşkun, Kurmay Albay İlhami Barut, Topçu Yarbay Faruk Güventürk, Piyade Binbaşı Ata Tan, Piyade Binbaşı Ahmet Dalkılıç, Piyade Yüzbaşı Kazım Özfırat, Piyade Yüzbaşı Hasan Sabuncu ve Kuşçu'nun kendisi başta olmak üzere 9 subay tutuklanmıştır. Yargılamalar neticesinde 8 subay beraat etmiş ve Kuşçu "iftira" suçundan mahkûm olmuştur.[33]


CHP Kurultayı ve İlk Hedefler Beyannamesi

CHP, 1959 yılındaki XIV. kurultayında, ülkenin acilen ihtiyaç duyduğu bazı değişikliler için çaba gösterilmesi kararlaştırdı. "İlk Hedefler Beyannamesi" ismiyle hazırlanan bildirinin, 1961 Anayasası'nın temelini oluşturduğu iddia edilir. Bildiri metnindeki başlıklar şu şekildeydi:

1. Eşit Muamele, 2. II. Meclis, 3. Anayasa Mahkemesi, 4. Nisbi Temsil Usulü, 5. Yüksek Hakimler Şurası'nın kurulması, 6. Memurlar Kanunu'nun düzenlenmesi, 7. Baskıdan uzak tutulan bir basın rejiminin kurulması, 8. Üniversite muhtariyeti, 9. Sosyal Güven ve Sosyal Adalet esaslarının teminat altına alınması, 10. Yüksek İktisat Şurası'nın kurulması[36]


Uşak, Topkapı, Kayseri olayları
1959'un Nisan ayında CHP Genel Başkanı İsmet İnönü Batı Anadolu illerini kapsayan bir geziye çıktı. CHP'liler geziye "Büyük Taarruz" adını taktı.[37][38]

29 Nisan'da İnönü Trikupis'i esir aldığı Uşak'ı "Büyük Taarruz"un ilk durağı olarak seçmiş ancak oraya ulaştığında taşlı saldırıya uğrayıp, başından yaralandı. [39] İçişleri Bakanının emriyle İnönü'nün gezisini engelleyen Uşak valisi İlhan Engin'e[40] muhalif basın 'İktidarın "Uşak" Valisi' demeye başlamıştı.[41]

İnönü, Manisa ve İzmir'den sonra 4 Mayıs'ta İstanbul'a gelmiş ve Yeşilköy Havalimanından şehir merkezine giderken Topkapı'da önce trafik müdürü tarafından durdurulmuş ve sonra halkın saldırısına uğramıştır. Polisler ve askerler müdahale etmemişlerdir. Ancak o sırada oradan geçmekte olan bir binbaşının emriyle askerler müdahale etmiş ve İnönü kurtarılmıştır.

Birçok ilde CHP-DP arasında olaylar patlak verdi. 1960 başlarında basına sansür artmıştı, gazeteler sansür nedeni ile beyaz sayfalarla çıkıyordu. Cezaevleri tutuklu gazetecilerle doluydu.

2 Nisan 1960'ta Kayseri'ye gelen İsmet İnönü'nün treni, vali Ahmet Kınık'ın emriyle durduruldu. Kendisine İnönü'nün Himmet Dede Demiryolu İstasyonu'nda trenin durdurulması ve yolunun kesilmesi için emir verilmiş Binbaşı Selahattin Çetiner, "Sizin yolunuzu kesmek ve sizin Kayseri'ye gitmenize engel olmaktansa intiharı tercih ederim" sözlerini söylemiştir. Olaydan sonra emekli edilmiş; ancak Danıştay Kararı ile göreve iade edilmiş, daha sonra orduda Generalliğe kadar yükselmiş, 12 Eylül Darbesi sonrası kurulan hükümette İçişleri Bakanlığı yapmıştır. [42] Zorlukla yoluna devam eden İsmet İnönü'yü Kayseri'de 50 bin kişi karşıladı.[43][44] Seçim öncesi meydana gelen bu olaydan dönemin Ulaştırma Bakanı sorumlu tutuldu. 27 Mayıs Darbesi'nden sonra hazırlanan 1961 Anayasası'na Millet Meclisi genel seçimlerinden önce Ulaştırma, İçişleri ve Adalet Bakanları çekilir(m. 109) maddesinin eklenmesinin sebebi olarak da bu olay gösterilir.[45]


"İhtilal beyannameleri"
Nisan 1960'ta TBMM'de gazete ve dergilerin "yıkıcı, gayrimeşru ve kanun dışı" faaliyetlerini inceleyerek meclise bildirmek için Ahmet Hamdi Sancar başkanlığında kurulan Tahkikat Komisyonu meclis ile ilgili bütün neşriyatı yasaklayınca DP-CHP ilişkisi daha gerginleşmiştir. CHP'lilerin konuşmaları basına yansımadan elden ele dolaşmıştır. DP yönetimi bu konuşmalarını "İhtilal beyannameleri" olarak adlandırmıştır.

18 Nisan 1960 günü Mazlum Kayalar ve Baha Akşit'in CHP'nin "yıkıcı, gayrimeşru ve kanun dışı" faaliyetleri olduğu gerekçesiyle meclis araştırmasına açılması yolundaki önerge karşısında İnönü şöyle konuştu:

*Biz demokratik rejim dedik, bu rejim kurulmuştur. Bu demokratik rejim istikametinden ayrılıp, baskı rejimi haline götürmek tehlikeli birşeydir. Bu yolda devam ederseniz, ben de sizi kurtaramam.[46]

*Şartlar tamam olduğunda milletler için ihtilalin meşru bir haktır.

*Bu tedbire teşebbüs eden baskı tertipçileri zannediyorlar ki: Türk Milletinin Kore Milleti kadar haysiyeti yoktur.

CHP Genel Başkanı uyarılarını sürdürdü. 27 Nisan 1960 günkü TBMM toplantısında İnönü tekrar Tahkikat Komisyonu'nu hedef alınca Meclis İnönü'ye oniki oturum toplantılara katılmama cezası verildi.[47] Kararı protesto eden CHP milletvekilleri Meclisten polis zoru ile uzaklaştırıldı.[48][49]

27 Nisan 1960'da Tahkikat Encümenlerinin görev ve yetkileri hakkında kanun teklifi konuşmasını yapan İnönü'ye Afyon milletvekili Murat Ali Ülgen : "Kürsüden ihtilal beyannamesi okudun paşam" demiştir.[50]


28-29 Nisan olayları 28
Nisan'da İstanbul'da 29 Nisan'da Ankara'da çıkan öğrenci olayları şiddetle bastırıldı.

İstanbul'da çıkan olaylarda yaklaşık 40 öğrenci yaralanmış ve İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz polisin kurşunuyla öldürülmüştür.[51] Bunundan dolayı "Kanlı Perşembe" olarak anılmıştır.[52]

DP yönetimi bu illerde sıkıyönetim ilan etti. Bu olaylarda polisler "Kahrolsun diktatörler", "Hürriyet isteriz" sloganları atan öğrencileri dağıtmaya çalışmışlardır. Ancak "Türk ordusu çok yaşa" sloganı atan öğrenciler ile askerler arasında dayanışma yaşanmış ve askerler polislerin teslim ettikleri öğrencileri serbest bırakmışlardır.[52]

Harp okulu öğrencileri bir yandan Atatürk Bulvarında sessiz yürüyüş yapmış ve öte yandan 20 Mayıs'ta Türkiye'yi ziyaret edecek Hindistan Başbakanı Nehru'yu karşılamak için Esenboğa'dan şehir merkezine gitmek için aynı arabaya binecek olan Menderes'i Nehru'nun yanından kaçırmayı planlamıştır. Ancak yabancı misafir varken bu tür hareketlerere girişmenin dış dünyaya karşı olumsuz etki yaratacağı kanaatine varılarak plan reddedilmiştir.


Orgeneral Cemal Gürsel

Gürsel'in veda mesajı 3 Mayıs 1960'ta Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cemal Gürsel Millî Müdafaa Vekili Ethem Menderes'e bir mektubu göndermiş ve Kara Kuvvetleri Kumandanlığı Karargâhına da Veda mesajı göndermiştir.

Gürsel'in veda mektubundan sonra liderini kaybeden gizli örgüt, önce Genelkurmay İkinci başkanı Cevdet Sunay'a başvurmuş fakat olumlu yanıt alamayınca I. Ordu ve sıkıyönetim Komutanı Fahri Özdilek'e başvurmuş fakat ne olumlu ne de olumsuz yanıt alabilmiştir. Orhan Kabibay Kore'den tanıdığı "argo bir adam" olan Kara Kuvvetleri Lojistik Başkanı Tümgeneral Cemal Madanoğlu'u önermiş fakat Madanoğlu şu şekilde tereddütünü dile getirmiştir:

Ulan biliyorsun bende t....... var, kafa yok.

[kaynak belirtilmeli]

Orhan Kabibay, düşünmek için 24 saat izin vermiş ve süre dolduğunda Madanoğlu şu yanıtı vermiştir:

Ulan, erkeklik öldü mü, örgütünüze girmeyi kabul ediyorum[53]


555K Ana madde: 555K
5 Mayıs 1960 tarihinde, Ankara, Kızılay'da Demokrat Parti aleyhtarı öğrencilerin yaptığı protesto eylemidir. Adını 5. ayın 5. günü saat 5`te Kızılay'da gerçekleşmesinden alan eylem cumhuriyet tarihinin ilk "sivil itaatsizlik" eylemi olarak da anılır. 28 ve 30 Nisan 1960 tarihlerinde polisle öğrenciler arasında çıkan çatışmalarda öğrencilerin hayatını kaybetmesi ve Turan Emeksiz isimli öğrencinin ölmesi ülkedeki ortamı kutuplaşmaya sürükledi. [54] DP mitingi için Kızılay Meydanı'na gelen dönemin başbakanı Adnan Menderes, bir anda kendini protestocuların arasında buldu. Rivayete göre, o zamanlar öğrenci olan, şu anki CHP lideri Deniz Baykal, şair Cemal Süreya'nın aktardığına göre ise Vedat Dalokay, Menderes'in “Ne istiyorsunuz?” sorusu üzerine başbakanın yakasına yapışıp “Hürriyet istiyoruz!” demişti. Menderes ise şu soruyla cevap vermişti: “Başbakanın yakasına yapışıyorsun, bundan büyük hürriyet olur mu?”[55]

Adnan Menderes, 28-29 Nisan ve 5 Mayıs olaylarından sonra üniversite hocalarını gençleri kışkırtmakla suçlamış ve onlara "Kara Cübbeliler" olarak söz etmeye başlamıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 
BU SAYFA YASİN GÜNEŞ TARAFINDAN HAZIRLANMIŞTIR.TÜM HAKLARI WWW.MECİDİYEGENCLİK.COM ADLI SİTEYE AİTTİR.